31 Ağustos 2015

"Yaşamak"

Bazıları yaşar, bazıları bakar. İki statü arası geçişler tam da hayat. Bunu yaşıyorum, dayanabiliyorum, katlanabiliyorum, uyuyorum mesela herkes kadar artık, herkes kadar kabullenmiş görünmeye çalışarak, akışına bırakarak, herkes kadar unutarak, küçük cinnetlerle atlatıyorum.  Beş yıl olmuş tam burada sayıklamaya başlayalı, hızlı yaşadım genç ölmedim, hep korktuğum rutin belki de rahmet, kimbilir. Beş yıl işte, olsun ne olacaksa diyerek ordan oraya nasıl da sürüklendim, nasıl da insan bir halden diğerine evriliyor, başına gelenler nasıl da kendi eliyle ve diliyle, nasıl da yine merhamet ediyor. Bazıları bakıyor, tül perdeyi aralıyor, yıllar aynı koltuğun aynı köşesinden ayırmıyor. Çok zaman geçiyor, çok çok zaman, yaşayanları seyrediyor bakanlar. Yaşıyorlar şiir gibi, farkında bile değiller akışını kafiyelerinin,

Ne yazıyorum, ne okuyorum ne yaşıyorum, başka bir alemde akıp gidiyor sanki zaman, ben içinde yokum hiç bir şeyin, bunu bir yerde söylemeliydim. Bu seyirci koltuğu, insanı en çok yaralayan. Karşılaşmamız tesadüf değil diyor Gülçin, hangi ânımız tesadüf ki diyorum, hangi karşılaşmamız tesadüf? Hangisi? diyerek hırpalıyorum soru işaretlerini. Hülâsa yazmalısın diyor, bitmiş diyorum yazmak beni terk etmiş, alınmış benden sanki yada öyle bir şey. Şimdi bunları yazarken de uzun zamnadır yazmaktan neden böylesine uzaklaştığımı sorgulamaktan kendimi alamıyorum. Belki de öylesine yoğun içsel bir çabayla mantıksal bir düzleme geçtim ki bir şeyleri yitirdim bilmeden. Müstehak. Öyle yüz kırk karaktersiz bir kaç kelimeye indirgendim. Kâfi. Bazen moda piyasa akım işe yarıyor. Zayi.

Bir yerden tutup kaldırıyor, al diyor Yaradan; bu hayatın kulpu burdan tutacaksın bu defa diyor, tutuyorum, Ol diyor oluyor, öyle her şey bir kenara bırakılası, bir kenardan bakılası, bu sonu bilinmezliğe sorgusuz sualsiz yürünülesi kapılar açıyor, yürütüyor. Yine de insan nasıl sabırsız ve o denli aceleci, bunu iliklerine kadar hissediyor. Yaşayanlar bir vapur gibi önümüzden süzülüyor farkımıza bile varmadan. Dalgaları bize vuruyor. Acımasızca, neden baktığımızı neden kendileri gibi yaşamadığımızı sorguluyor, yakamızdan tutup silkeliyorlar gözleriyle, kelimelerini ok gibi saplıyorlar tam kalbimize, "Yaşamak" diyorum yaşayanlara, tam da bir kitaba verilecek en güzel isimdi değil mi?
Beş yıl işte, geçen zaman içinde cümleye büyük harfle başlıyorum artık, hepsi bu. Bir kızıl derili atasözünün de değişi gibi: değiştim aynıyım değiştim aynıyım değiştim aynı.