11 Ocak 2013

üçüncüsefilşahıs-XIII


bütün cesaretini toplayıp, 
konteynıra fırlattı pervasızca. tüm cahil cesaretini tüketmişti coktan. cahil olan, çabuk tükeniyordu. bilmekse ağır yüktü omuzda.
şeker çayın içinde döne döne raks ediyordu. nedensellik kuramına göre dönmesinin bir müsebbibi ve nedeni olmalıydı; kaşık ve onu döndüren el olmasaydı  şekerin raksı söz konusu olmazdı. ancak elin kaşığı tutup şekeri karıştırmamasi, şekerin eriyici oluşunu ve bir elin gelip onu karıştırabilecegi gerçeğini yok sayamazdı.
hiç bir şey sebepsiz değildi şu alemde ,öyle diyordu Endülüslü bilge. ve bunu bilmek, bilmenin ağırlığını bir nebze olsun alıyordu. bası, omuzlarinin taşıyabilecegi hafifliğe ulaştığında boylece, elini içine attı kalanları yoklamak için, ya nasip demesi misali balıkçının.. 
ne varsa gözlerde ve içte olup bitmiyor muydu.(bilinçli yazılmamış soru işareti) "Autodidacte konuşmak istemiyor gibi. Bakışı çok acayip. Görmek icin değil bu bakış, ruhça anlaşmayı sağlamak için. Autodidacte'in ruhu, belli belirsiz göründüğü o ulu kor gözlerine kadar yükselmiş." 
bir gün bu kitaptan alıntı yapmak akla gelmeyecek şeydi. 
neydi? içindeki hep dilindekinin iki katının beş fazlasının bir eksiği oluyordu. kardeşinin derslerine yardım etmeye biraz ara vermesi gerektiği aşikardı. ama kuklaya devamdı. koca çocuk, eldivenden yapılmış kuklaya nasıl da kıkır kıkır gülüyordu..

eli, şekerin çayın içindeki raksını taklit ediyordu. herşey olduğu gibi duruyordu içinde. yerli yerinde, biraz yorgun, dalgın. dalgınlığının sebebi, babasının tüm ısrarlarına rağmen, adının leyla yerine başka bir şey konmuş olmasındandı. adı başkaydı ama babası ve yakın arkadaşları bir süre onu leyla diye çağırmışlardı. ve annesinin kehaneti gerçek olmuştu; 'leyla gibi dalgın olur çocuk, alay ederler'.. dermis. ama nafile, üstüne gece bulaşmıştı bir kez. 
muhtarlıkta tum ailesinin aynı mahallede, kendisinin başka bir mahallede görünmesinin sebebi  ise henüz bilinmiyordu. 

doktoru dinlememiş, yeryüzünde kalmıştı. ve elbette müsebbibi ve sebebi vardı. 
"kimyasal uyuşmazlıklardan dolayı derhal bu dünyayı terketmeli" raporundan bir tane de ona yazmıştı doktor oysaki. 
Moro, Arakan, Patani.. acı ne demekti? 

zaman;
geçiyor,
yaşlanmak demek yüzünün gözünün çökmesi demek olmuyordu. 
insan kendine, üçüncü tekil şahıs olarak yaklaşıyordu git gide. kaldı ki görüşmeyeli çok da uzun zaman geçmemesine rağmen, arkadaşı kendisini yolda zor tanımış, defalarca ve 'kibarca' 'büyümüşsün' deyip durmuştu. pek kibardı, sağolsundu..
peki kaderi hangi felsefeyle açıklayacaksın hey gidi Endülüslü?
hey gidi dünya..
hey güzel Rabbim; 
neylediyse, güzel eyledi elbet..


4 Ocak 2013

sera streç film kaplı tarih



-ohhhh neresi bura kuzum eskileri hatırlattın
-sülümaniye
-kepenk, dükkan kapısı, girişi, araba.. çarşamba'da da çok var, eskilerden izler, mahmutpaşayı da çok severim ben, hanlar, içindeki dükkanlar; yerleri tahta, tak tuk ses :)
-bunda eskiye ait olmayan tek şey meyveleri kapladıkları sera :D
-evetttt
-kürkçü han vardır, (mahmutpaşa'da kaldı aklı, nurşen işte..) ah çocukluğum, başımı kaldırıp yukarılara bakardım, yanımdan geçenler bana çarpıp dururdu. kendi etrafında dönersin ya yavaş yavaş :)
-hı hım (müşfik gülümseme)