22 Kasım 2014

03:35

"Eve dön, şarkıya dön, kalbine dön", bloga dön. Eksiklige meftun bir arayisa talibiz. Kiriklari onarmak, dislinin carklarini dondurmeye yarayan bosluga tum methiyemiz. Guzel gunler gormus insanlarsiniz, bilirsiniz, belli bir derinlik seviyesine gelmeden ayaklarin dibe deger, kulac atamazsin, uzaklara meftunuz bir de, o derinlikte bogulmayi goze alan uzaklari aciklari gorur. P azar tezgahinin arka tarafini hic gormemis adamlar, kadinlar ne bilsin. Her seyi sirali ve puruzsuz sinekkaydi hayatlar urkutuyor. Tokezleyip dustugu dizindeki yarayi acik etmemis steril memnuniyetler, ortbas gulumsemeler, kusursuz ve dokuz bes mesaili gunler. Ayaklarimiz hala dibe degiyor, yeterince derin bakmiyor gozler, yuzemiyoruz, yeterince tuzlu su dokulmemis ayaklar dipte. Bu rasyonel senfoniniz bir hayalin pesinden gitmeyi cabuklastiriyor, korkunun ecele binbir turlu faydasi varsa da cesaretle ilgisi yok. Guzel gunleri baskalari gormus gecirmis, sabrin sonundaki noktali virgullu selamete talibim.

5 Kasım 2014

"belli ki sen bu ormana ait değilsin"

(...)

Kimseye yük olmayan bir cümle kurmak için beyhude arayıp durdum ağzımı. Sonra tutup şu büyük gökkubbenin altında yalnızca suskunların anlaşmasına yarayan apayrı bir dili ezberledim. Sustum ve herkesle konuşmaya başladım...
Ben elbette büyük bir macerayım, suskunluğum boşuna değil! Boşuna değil bu cephesini her gün başka renge boyatan çarşılarda aylak aylak dolaşmam. Her gün bir tufanı kopuyorum burada; Gılgameş, arkadaşı Enkidu'nun gözyaşını gelip bende döküyor, bende gözlerine mil çekiliyor bir şehzadenin. İnsanların ekranlara, tuş seslerine, vitrinlere daldığı vakitlerde, gidip bir güneş saatiyle konuşuyorum. Düşmana teslim edilmiş bir şehrin minaresinden okunan son ezanı dinliyorum bazen, bazen bir mucidin sevinci parlıyor gözlerimde. Bazen bir kelimenin anlamını bulabilmek için, üç mevsimi yollarda geçen kadim zaman öğrencileriyle soğuk bir han odasında konaklıyoruz. Dünyanın o ıssız, o uğultulu boşluğunda her yıldız bir soru işaretine dönüşüyor, her bakış bir yıldıza. Ve hep bir dağın damarını genişletiyoruz Ferhat'la; körler bir hedefimiz olduğunu zannediyor, cahiller kolayından bir buluşma öneriyor bize. Herkesin bir yol haritası var çünkü, meşakkatle bir sözleşmesi. Sırrın bir dağın böğründe, bir külüngün sesinde saklandığını bilmek işine yaramıyor kimsenin. Söylesek kim inanır, çatlattığımız taşlardan çıkan sesi: önce sen kırıl!

(...)

banka subelerinin, denizcilik ve sigorta sirketlerinin, adlarini sir gibi saklayan buyuk isletmelerin onunden gecerken, "belli ki sen bu ormana ait degilsin", diye gecirdim icimden. "buyume hedefin yok, ciron yok, yilsonu hesaplarin yok, acik veren bir butcen yok. burada, bu yolda, herhangi bir patikadaymis gibi yuruyorsun. cevrendeki ugultuyla da bir akrabaligin yok. dunyaya ayni bitkinlikle bakmaya alistin artik, oyle cok alistin ki hic usenmeden bir "bikkinlik ilmuhaberi" bile kaleme aldin; istesen de yillarin suraya buraya pay ettigi o heves tozunu saclarindan savuramazsin.

Ali Ayçil/Yenilgiden Dönerken